Kayıtlar

2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Ait olduğum ''An'' ...

Resim
Kendinizi bir ''an'' ile tanımlayabilir misiniz? Ait olduğunuzu hissettiğiniz bir an...  Ben tanımlayabilirim.  Ben yukardaki fotoğraf da ki anın insanıyım. Biraz anlatmak gerekirse saat sabah 6.10 , adalar karşımda , ensemde ürpertici bir esinti,  Gözlerimi kapadığımda duyduklarım şunlar: Yanımdaki karganın bütün hayvanlara mama dağıtan adamdan almış olduğu payı gagası ile evirip çevirme sesi , kıyıya hafif hafif vuran dalgalar ve bir adamın suya atlayışı ile birlikte cesur kulaç sesleri...  Yeni sulanan bitkilerin sabah neşesinin neden olduğunu düşündüğüm muhteşem kokuları...   Ve kendim tek başıma... Kendimi tam hissediyorum.                             Başak Ülgentürk                              Maltepe/İstanbul                            ...

BU KİMİN KARARI?

Resim
  Çok fazla anlatır oldum yaşadıklarımı bu günlerde. Herkesin bir yorumuyla oradan oraya savrulur oldum. Kafamı toplayamıyorum bir süredir. Herkes neyin doğru veya neyin yanlış olduğu ile ilgili pek çok yorum yapmaya başladı. Bazı radikal kararlar vermem gerekiyor ama korkumdan mıdır veremiyorum. Sırtımda bir yük var onunla gezip duruyorum. Kime neye ihanet ettiğimi bilmeden...  Kendime mi başkasına mı ihanet ediyorum? Ya da ortada bir ihanet var mı? Doğruyu kim biliyor? Kime anlatsam mutlak doğruyu bulabilirim? Neden herkesin dediğini dinliyorum ki?  Her güzel şey bir sorumluluk ile birlikte mi gelir. Ve ben neden sorumluluklardan kaçıyorum?                                                                                               Başak ...

Bir Kumpir Meselesi

Resim
                                                              Geçen Cuma iş dönüşü eve geldiğimde inanılmaz acım ve evde tabiri caizse bir kırıntı yiyecek bile yoktu. Ve o an bir kumpir için bir kaç kişi ile sözlü kavgaya girebilirdim. Ben de kalktım. Kartaldan metroya binerek 45 dakikalık bir yolculukla Kadıköy'e geldim oradan 20 dakikalık bir vapur yolculuğu ile Beşiktaş ve yarım saatlik bir yürüyüşle Ortaköy'e varıp artık açlıktan ölmemek için son adımlarımı atarak efsane ötesi kumpirimi ve limonatamı dakikalar içerisinde gömdüm ve aynı yolculuğu evime doğru yaptım. 10.00 dışarı çıkma yasağını 25 dakika delerek eve varmıştım. Koltuğuma kuruldum.  Ve usulca bir ses dedi ki; Sipariş verseydin daha mı kolay olurdu acaba?                               ...

Hiç Bir Şey İçin Geceni Gündüzüne Kattın Mı?

  Çalışma masamın önünde bir basketbol sahası var. Bugün dışarı çıkma yasağı olması nedeni ile kapısı kilitli. 7 - 8 yaşlarında 4 çocuk basket sahasının kapısını açmak için belli bir ölçüde çaba sarf etti ne yazık ki bu girişim bir hüsranla sonuçlandı. Tam vazgeçeceklerini düşündüğüm zamanda kapının altında bulunan açıklıktan sürünerek girdiler. Hem otoriteye karşı gelmenin coşkusu hem de basket oynamanın sevinci ile uzun bir süre bağrıştılar. Tabi ki bir süre sonrada güvenlik geldi ve çocukları sahadan azarlayarak çıkardı. Ben artık bu sefer vazgeçtiler derken 5-10 dakika sonra usulca kapının altından sürünerek sahaya sıvışan çocukları gördüm. Hayır! Vazgeçmediler önlerinde hiçbir engel duramadı. O çocuklar o sahada hava kararana kadar oyun oynadılar.  Bu bana kendimi sorgulamamı sağlattı. Ben uzun zamandır herhangi bir şey için bu kadar ısrarcı olmuş muydum? Hiç bir şey için gecenizi gündüzünüze kattınız mı? Bunun sonucu size nasıl geldi ne hissetiniz? Bunun cevabı evet ise ...

Akılla Bir konuşmam

Resim
Akılla Bir konuşmam oldu dün gece sana soracaklarım var dedim. Soğuk bir tabure üstündeyim kurumuş ellerime sürdüğüm alkollü krem ellerimi kurdeşen dökmüşçesine kızartıp can yakıyor. Yeni yıkanmış saçlarımdan damlalar akıyor. Hiç bir zaman kurutma makinalarını sevmemenin acısını zonklayan baş ağrımla çekiyorum. Kuru bir sessizlik var odada. Duyduklarım tek şunlar; arkamda duran buzdolabının hırıltısı, parmaklarımın klavyede ki dansından çıkan tuş sesleri ve çok uzaklardan geldiğini düşündüğüm bir erkek çocuğun bağırması. Kulak kesiliyorum çocuğa ama söylediği kelimelerin karşılığını anlamıyorum. Belki de bir anlamı yok. Anlamak için uğraşmayı bırakıyorum sonunda .Hafiften acıktığımı fark ediyorum sağ koltuk da yün yorgana sarılı sabahtan kaynattığım sütün akşama yoğurt olmasını diliyorum buzlukta ki mantı ile yemeyi planlıyorum ama 1 gece buzdolabında kalmadan o yoğurdun tam mayalanıp sertleşmeyeceğini bilsem de birazdan kapağını açıp bakacağım. Umut etmekten başka çarem yok. İşle ilgi...
Akılla Bir Konuşmam Bu blogun adını kendi kendime konuşma seansım olarak değiştirmeliyim sanırım. Bilgece sözler edip kimseyi düşündürdüğüm belli ki yok. Ömer Hayyam'ın Akılla bir konuşmam şiirinden esinlenerek yıllar önce kurduğum site şuan fiyasko durumda günlüğe çevirdim ortamı. İçimde çok derinlerde saklı edebiyat yeteneği çıkar diye bekledim ama pek çıkacağı yok gibi. Bu yüzden ortalık batmış durumdayken biraz daha enkazın üstünde tepinebilirim. Çünkü neden tepin miyim? Bu bugün ki tek soru işareti değil...   Bugünümü bir dizi adı gibi koyacak olsam adı Hayatla kavgam yok derdim. Bugün bu cümle çıktı ağzımdan bir anda ''Benim bu hayatla pek bir kavgam yok'' dedim. Gerçekten yok muydu?  Bu yazının devamını uzun zamandır getiremiyorum. Konuyu nereye çevireceğimi ve son cümlemi bir türlü bulamadım. Ve sonunda cevabı bulana kadar yarım kalmasını istedim.                                  ...

-Kalbim dedi ki -

Akılla Bir Konuşmam Oldu.            -Kalbim dedi ki - Bir gülüş bir insanın içini gerçekten ısıtır mı? O gülüş manasız umutlar verir mi karşısında kine? Güya Akılla konuşacaktım. Neden kalbim bir gülüşte takılı kaldı. Günlerdir bütün cümlelerimi sildim, tekrar yazdım, tekrardan sildim ama vazgeçiremedim. Alıkoyamadım kendime; yazmam gerekiyordu.                                                                                              Başak Ülgentürk                                                                               ...
                                     Bir yerde kötülük varsa oradaki herkes biraz suçludur. Bugün bu cümleyi okuduğumda bana 10 yıl önce yaşadığım bir anımı hatırlattı hafızam... 13-14 yaşlarımdayken Mersin de bir gençlik kampına gitmiştim. Odada 4 kız kalacaktık. Temiz sade duvarları yeşil rengin de küçük bir odaydı. Kızlar ise benim gibi üçü de doğuluydu. Kızların şuan hiç birinin ismini hatırlamasam da beni derinden etkileyen biri vardı odamda. Ne kadar zorlasam da hatırlamıyorum o ismi; ama o masum kıza nedense beynimin Zehra ismini koydurmak için dalavereler çevirdiğinin farkındayım ;bilinç altıma boyun eğip  kıza Zehra diyeceğim. Diğer 3 kız Zehra ya oldukça kaba davranıyorlardı. Nedenini hala anlayamadığım bir şekilde kızın eşyalarını istedikleri gibi kullanıyorlardı. Başları buna çok aldırmıyordum ama o kızı bir gün bahçede hıçkıra hıçkıra ağladığını gördüğüm de gerçekle büsbütün ...
Bugün cümlelerim süslü değil ağdalı dilim beni terketti. Bilinicimin homurtusu gibi hantal cümlelerim yok .Bu gece sadece hikayem var. Bu blogu okuyan 5 kişiye anlatacağım hikaye;bu arada biz bizeyken bir selam vermek istedim beni en başından beri okuyan 5 kişi adınızı nerde, yaşadığınızı ,yaşınızı en sevdiğiniz meyveyi ve en önemlisi gözlerinizi kapattığınız da kimi gördüğünüzü bilmediğim nadide insanlara ithafen bu yazım. Aslında sadece görüntülenme sayısını görüyorum belki de okumadınız açıp gittiniz. Ve ben okudunuz zannediyorum. Evet şuan güven problemlerimin hangi seviyede olduğuna bence hep beraber karar verdik.Saat gecenin 1'i yarın sabahtan işe gideceğim ve oturmuşum kendi kendime konuşuyorum. Sanırım yalnızım ''sanırımın'' üstünü çizin gitsin. Bunu da bana sildirecek haliniz yok ya. 5 okuyucu demek çok yorucu bence bizim bir adımız olmalı hımm...  evet önce klişeler mahşerin 6 lısı kendimi saymayacağımı düşünmediniz herhalde. Mahşer falan geriyor beni ama ...